DOKTORLAR DIŞINDAKİ SAĞLIK ÇALIŞANLARINA YAPILAN EĞİTİM YATIRIMLARI-HEMŞİRLER
Bu çalışma Yrd.Doç.Dr.Ferhat SAYIM Yönetiminde Yüksek Lisans Öğrencisi Birgül KAHRAMAN tarafından hazırlanmıştır.(2007)
www.hastaneyonetimi.net
İÇİNDEKİLER
1.HEMŞİRE NEDİR?
2.HEMŞİRELİK TARİHİ
3.DÜNYADA HEMŞİRELİK
4. TÜRKİYEDE HEMŞİRELİK TARİHİ
5. TÜRKİYEDE HEMŞİRELİK EĞİTİMİ
5.1.Hemşirelik Eğitimi Programları
5.1.1.Diploma Programları
5.1.2.Üniversite Düzeyindeki Programlar
5.1.2.1.Lisans Programları
5.1.2.2.Ön Lisans Programları
5.1.2.3.Açık Öğretim Fakültesi "Hemşirelik Ön lisans Programı":
5.1.3.Temel Eğitim Sonrası Programlar
5.1.3.1.Sağlık Eğitim Enstitüleri:
5.1.3.2.Yüksek Lisans ve Doktora Programları:
6.YASAL DÜZENLEMELER:
7.MESLEKİ ÖRGÜTLER:
8.HASTANIN GÜVENLİGİ İÇİN HEMŞİRELİK:
9.TÜRKİYE’DE HEMŞİRELİK EĞİTİMİ VE UYGULAMASININ BULUŞTURULMASI GİRİŞİMLERİ:
10.SAĞLIK BAKANLİĞI BÜTÇESİ:
1.HEMŞİRELİK NEDİR?
Hemşirelik; bireyin, ailenin ve toplumun sağlığını ve esenliğini koruma, geliştirme ve hastalık halinde iyileştirme amacına yönelik; hemşirelik hizmetlerinin planlanması, örgütlenmesi, uygulanması, değerlendirilmesinden; ve bu hizmetleri yerine getirecek kişilerin eğitiminden sorumlu; bilim ve sanattan oluşan bir sağlık disiplinidir.[1]
2. HEMŞİRELİK TARİHİ
3.DÜNYADA HEMŞİRELİK TARİHİ:
Hemşireliğin tarihi, kadının şifa verici rolü ile başlar. Ancak modern anlamdaki hemşireliğin Kırım Savaşı (1854 - 1856) sırasında, Florence Nightingale (1820-1910) ile başladığı kabul edilmektedir. Türkiye, Kırım Savaşı sırasında dünyaca ünlü bir hemşire liderin Üsküdar Selimiye Kışlasında verdiği hizmetlerle, hemşirelik mesleğinin doğuşuna tanık olmuş bir ülkedir. Türk Hemşireler Derneği (THD), 1954 yılında Florence Nightingale'in Kırım Savaşında verdiği hizmetleri değerlendirmek ve yaşatmak amacıyla Selimiye Kışlasının kuzeybatı kulesindeki odayı müze olarak düzenlemiştir. Florence Nightingale insan hakları hareketinin öncülerindendir. Ona göre yaratıcı gücü olan insan, kaderini değiştirebilir ve geleceğine yön verebilir.
4.TÜRKİYEDE HEMŞİRELİK TARİHİ:
1911 yılında gönüllü hasta bakıcı kursu açılmış ve ilk formal hemşirelik eğitimine başlanmıştır. 6 ay süren kurs sonunda sertifika alan Müslüman Türk kadınlarının ilk defa Balkan Savaşı (1912) ve Çanakkale Savaşı (1915 - 1916) sırasında hasta bakımına katılmaları mümkün olmuştur. Türkiye'de modern hemşireliğin kurucusu olan Dr. Besim Ömer (Akalın) Paşa (1862-1940), 1907'de Londra'da toplanan Uluslararası Kızılhaç Konferansına Osmanlı delegesi olarak katılması ile Türkiye de hemşirelik uluslararası hemşirelik alanında ilk temaslarda bulunmuş olduğu kabul edilmektedir.
5.TÜRKİYEDE HEMŞİRELİK EĞİTİM
5.1.Hemşirelik Eğitimi Programları
5.1.1 Diploma Programları
Yurdumuzda ilk defa 1920 yılında, Amiral Bristol Hastanesine bağlı hemşire okulu açılmıştır. Eğitim süresi başlangıçta 2 yıl 6 ay iken, daha sonra 3 yıla ve 1957 de 4 yıla çıkarılarak Milli Eğitim Bakanlığı tarafından onaylanarak meslek lisesi denkliği kazanmıştır.
Cumhuriyet Döneminde açılan ilk hemşire okulu, Kızılay Hemşire Okulu'dur (21.2.1925). Eğitim süresi iki yıl üç ay olan bu okula kabul şartları, okur-yazar, iyi ahlak sahibi ve vücutça sağlam olmaktı. 1936 yılında bu okula, ortaokul mezunları alınmaya başlandı, eğitim süresi üç yıla, 1958'de dört yıla çıkarıldı.1946 yılında Sağlık Sosyal Yardım Bakanlığı, bünyesindeki yataklı tedavi kurumlarının ihtiyacını karşılamak üzere Sağlık Meslek Liseleri (SML) açılmıştır. Ortaokul mezunlarını alan bu okulların eğitim süresi 1958 yılına kadar 3 yıl, 1958'den sonra 4 yıl olmuştur. 1988 - 1991 yılları arasında SML 300'lü sayılara ulaşmıştır.
1957 yılında 18-30 yaş arasındaki bayanlara bir buçuk yıl kuramsal ve uygulamalı eğitim veren "hemşireyardımcısı" kursları açılmış. 1967 yılında bu kurslar kapatılmıştır.
Eğitim alanındaki gelişmeler devam ederken, bakanlık yapısında da bazı değişiklikler yapılmıştır.1957 yılında Sağlık Sosyal ve Yardım Bakanlığı (S.S.Y.B.) bünyesinde hemşirelik eğitimi v.b. konuları görüşmek üzere Hemşirelik İstişare Konseyi kurulmuştur.
5.1.2.Üniversite Düzeyindeki Programlar:
5.1.2.1.Lisans Programları:
1955 yılında, Ege Üniversitesi Hemşirelik Yüksekokulu, ülkemizde üniversite düzeyinde açılan ilk yüksekokuldur. Bu okul, Avrupa'da da üniversite düzeyinde açılan ilk hemşirelik okuludur. Daha sonra 1965 yılında İngiltere’de üniversite düzeyinde ilk hemşirelik okulu açılmıştır. Ege Üniversitesi’nde açılan HYO'nu 1961 yılında Ankara'da Hacettepe HYO, İstanbul'da Florence Nightingale HYOizlemiştir.
Bu okulların hemşirelik eğitiminin ve hemşirelik mesleğinin gelişmesine önemli katkıları olmuştur.1982 yılında Atatürk ve Cumhuriyet Üniversiteleri HYO’ları açılmıştır. 1985 yılında Muvazzaf Askeri Yüksek Hemşire" yetiştirmek üzere Gülhane Askeri Tıp Akademisi (GATA) HYO’ları açılmıştır. Bu okulun varlığı hemşirelik için ayrı bir önem taşımaktadır. Daha sonraki yıllarda Marmara, Dokuz Eylül, Gazi Üniversiteleri HYO’ları açılmıştır. Başkent, Fatih ve Haliç Üniversiteleri’nde de HYO’ları bulunmaktadır. Hemşirelik Yüksekokullarına, lise ve sağlık meslek lisesi mezunları üniversite giriş sınavlarıyla (sayısal puanla) kabul edilmektedir. Eğitim süresi 4 yıl olup, mezunlarına Hemşirelikte Lisans" diploması verilmektedir.
5.1.2.2.Ön Lisans Programları:
Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulları:
1985 yılında üniversitelerin bünyesinde yer alan ve eğitim süresi 2 yıl olan okullardır.2000 yılı itibari ile intibak programları ile isteğe bağlı olarak 4 yıllık yüksek okullara dönüştürülmüştür.
5.1.2.3..Açık Öğretim Fakültesi "Hemşirelik Ön lisans Programı:
1991 yılında Anadolu Üniversite’sinde SML'si mezunlarının devam edecekleri bir program olarak açılmıştır.
Sağlık Yüksekokulları (SYO)
1996 yılında bakanlar kurulu kararıyla (resmi gazete: 2.11.1996/22805), 79 SYO açılması kararlaştırılmış, Sağlık Bakanlığı ile YÖK arasında yapılan protokol ile sağlık meslek liseleri, sağlık hizmetleri meslek yüksekokulları, Anadolu Üniversitesi Açık öğretim Fakültesi, hemşirelik, ebelik ve sağlık memurluğu programına öğrenci alınmasına son verilmiştir.
SYO’larına:Lise ve SML'si mezunları, üniversite giriş sınavıyla (sayısal puanla) kabul edilir, eğitim süresi 4 yıldır. Bu okulların hemşirelik, ebelik ve sağlık memurluğu bölümleri vardır. SYO'larının açılmasıyla, farklı düzeylerdeki hemşirelik eğitimine son verilip, hemşirelik eğitiminin lisans düzeyine çıkarılması çok önemli bir gelişmedir.
5.1.3.Temel Eğitim Sonrası Programlar:
5.1.3.1.Sağlık Eğitim Enstitüleri:
Tüm SML'si mezunlarına "toplum sağlığı, ana ve çocuk sağlığı ve medikal" bölümlerinde yüksek öğrenim yaptırmak üzere 1961 yılında Gevher Nesibe Sağlık Eğitim Enstitüsü açılmıştır. Eğitim süresi 3 yıldır. Bu okul mezunlarına Tıbbi Teknolog" ünvanı verilir.SYO'larının açılmasıyla bu okullara öğrenci alınması sonlandırılmıştır. Sağlık Bakanlığı 1999-2000 öğretim yılında sağlık eğitim fakültesi olarak açtığı bu okulları da kapatmıştır. Şu anda öğrenci alınmamaktadır.
5.1.3.2.Yüksek Lisans ve Doktora Programları
Ülkemizde ilk kez Hacettepe Üniversitesinde 1968 yılında hemşirelikte yüksek lisans ve 1972 yılında doktora programları açılmıştır. Yüksek lisans ve doktora programları hemşirelikte sekiz anabilim dalında yürütülmektedir. Bu tarihlerden itibaren meslekte bilim uzmanlığı ve doktor ünvanları verilmeye başlandı. İlk profesör ünvanını 1978’de Hacettepe H.Y.O.dan Eren Kum hocamız almıştır. Doktora programları ise; Hacettepe Üniversitesi ,Ege Üniversitesi, İstanbul Üniversitesi Florence Nightingale, Marmara Üniversitesi, Atatürk Üniversitesi GATA Hemşirelik Yüksekokullarında yürütülmektedir.
Bugün Türkiye’de 13 hemşirelik yüksekokulu, 72 sağlık yüksekokulu bulunmaktadır.2002 yılı verilerine göre hemşirelik yüksek okullarında 135 öğretim üyesi (yardımcı doçent, doçent ve profesör), toplam 3089 öğrenci bulunmaktadır. Son on yılda hemşirelik yüksekokullarından;5605 lisans, 461 Yüksek Lisans ,148 Doktora öğrencisi mezun olmuştur.Sağlık yüksekokullarında ise, 511 eğitimci ve 44 öğretim üyesi (yardımcı doçent, doçent ve profesör) görev yapmaktadır. Bu okullarda toplam 15.428 öğrenci eğitim almaktadır
6.YASAL DÜZENLEMELER:
Günümüzde hemşirelik hizmetleri 1954 yılında çıkartılmış olan 6283 sayılı hemşirelik kanunuyla yürütülmektedir. Bu kanunda hemşirelik, lise düzeyinde bir eğitimle kazanılan, görevlerinde hekime bağımlı, kadın mesleği olarak tanımlanmaktadır. Bu yasa günümüz hemşirelik eğitim ve hizmetlerine yanıt verecek durumda değildir.
1992 yılında Sağlık Bakanlığı tarafından başlatılan sağlık reformu çalışmaları kapsamında hazırlanan” Hemşirelik ve Türk Hemşireleri Birliği kanun tasarısında" hemşireliğin dört yıllık lisans düzeyinde bir eğitimle kazanılan, özerk bir sağlık mesleği olarak tanımlanması, cinsiyet ayrımının kaldırılması, meslek odaları ve meslek birliği kurulması gündeme gelmiştir.Bu taslak 2.7.2007 tarihinde resmi gazetede yayınlandığı tarih itibari ile yürürlüğe girmiştir ve hemşirelik kanunu başlığı altında 16 maddelik kanun değişikliği yer almaktadır.[2]
7.MESLEK ÖRGÜTLERİ:
Ülkemizde ilk hemşirelik meslek örgütü ‘’Türk Hastabakıcılar Cemiyeti’’ adı altında 23.8.1933'te gönüllü hemşireler tarafından kurulmuştur. Bu cemiyet 1943 tarihinde reorganize edilmiş, yönetimini okul mezunu hemşireler almış ve adı Türk Hemşireler Derneği (THD) olarak değişmiştir. THD, Uluslararası Hemşireler Birliğine (ICN) 1949 yılında aktif üye olarak kabul edilmiştir. ICN dünyadaki en eski meslek örgütlerinden biridir. 1899 yılında kurulan bu örgüte, 125 ülkenin ulusal hemşirelik dernekleri üyedir. ICN, uluslararası hemşireler gününde (IND) tartışılmak üzere her yıl bir konu belirler ve bu konunun tartışılmasına yönelik metin hazırlar ve üye olan tüm ulusal hemşirelik derneklerine yollar.
8.HASTANIN GÜVENLİĞİ İÇİN HEMŞİRELİK:
Profesyonel hemşirelik felsefesini ve amacını oluşturmak üzere ICN tarafından meslek ilkeleri ve ahlak yasası hazırlanmıştır.1999 yılında ICN'in kuruluşunun 100. Yılı Londra'da tüm dünyadan 4000 hemşirenin katılımıyla gerçekleşen konferansla kutlanmıştır.
Hemşirelik yeryüzünde hekimlikten sonra en eski sağlık mesleğidir. Hemşirelik işlevleri 4 ana başlık altında toplanmaktadır.
1-işlev; Koruyucu, geliştirici, tedavi edici ya da rehabilite edici amaçlarla bireye, hastaya, aile ya da topluma hemşirelik bakımı hizmetlerinin götürüImesi ve bu hizmetin yönetimidir.
2- işlev; Hastalarya da hizmet sunulanlar ile sağlık bakım personelinin eğitimidir.
3-işlev; Sağlık bakım ekibinin etkin bir üyesi olarak çalışmaktır.
4-işlev;Eleştirel düşünce ve araştırmalar yoluyla hemşirelik uygulamalarının geliştirilmesidir.
Hemşirelik İşlevlerinde Belirtildiği Gibi; Hemşirelik hizmeti hasta ya da sağlıklı; genç ya da yaşlı; zengin ya da yoksul tüm insanlara verilir ve insanların bulunduğu her ortamda (okul, ev, işyeri, hastane, mülteci kampı gibi) yer alır. Her ülkede hemşirelik iş gücünün büyük çoğunluğunu kadınlar oluşturur, erkek hemşireler varsa da sayıları % 10'lar üzerinde değildir. Hemşirelik, her yerde öncelikle kadın mesleğidir. Toplumdaki cinsiyet ayrımı sağlık alanına büyük ölçüde girmiş ve özellikle hemşireliğin gelişimini son derece engellemiştir. Toplumda kadından erkeğe boyun eğme ve saygı beklenir ki bu beklenen hemşireliğe büyük ölçüde yansımıştır. İlim ve fen bilgilerini hem erkek hem de kadınlarımızın kazanmaları zorunludur.
Geçmişten günümüze hemşirelikle ilgili gelişmeleri değerlendirecek olursak:
XIX. Yüzyılın ikinci yansında modern hemşirelik anlayışının yaygınlaştığını,
XX. Yüzyılın ise sosyal hareketlilik dönemi olduğunu ,
XX Yüzyılın ikinci yarısından sonra mesleksel bilinçlenme hareketinin başladığını görüyoruz.
Bugün Türkiye’de yaklaşık 70.000 hemşire çalışmaktadır. VIII. Beş Yıllık Kalkınma Planı hedeflerine göre ise, Devlet Planlama Teşkilatı 2005 yılı için ülkemizde olması gereken hemşire sayısı 212.000 olarak belirlemiştir. Ülkemiz hemşirelik hizmet açığının giderilebilmesi için 142.000 hemşireye daha ihtiyaç vardır. Geçmişteki eğilimler göz önüne alındığında, 2013 yılı için tahmini hemşire ihtiyacı 139.643 olacağı saptanmıştır.
2005 yılında nüfus/hemşire oranı 630 olarak sabit tutulmuştur. Yani hemşire başına düşen nüfus 630’dur. Bu oran Avrupa ülkelerinde hemşire başına 300 olarak belirtilmektedir. Bu nedenle mesleğin güçlendirilmesinde eğitimin nitelik ve düzeyinin yükseltilmesi önceliklidir. 16.6.2000'de WHO, Avrupa bakanlar düzeyinde Münih'te yapılan Hemşirelik ve Ebelik Konferansında alınan kararlar, hemşire ve ebelerin sağlık alanındaki sorumluluklarını tanımlama ve bu meslekleri güçlendirmek için yapılması gerekenleri belirleme yönünden çok önemlidir.
Bu Kararların Başlıcaları:
· Politikaların geliştirilmesi ve yürütülmesinin her safhasına hemşire ve ebelerin katılımının sağlanması.
· Özellikle işe alma politikalarında cinsiyet ve statü konularının ve tıp mesleklerinin baskılarının saptanması.
· Temel eğitim ve sürekli eğitimin geliştirilmesi.
· Daha iyi hasta bakımı için meslek içi işbirliği ve disiplinler arası çalışmayı sağlamak için mezuniyet öncesi ve sonrası programlarda hemşire ve doktorların birlikte öğrenmeleri için olanaklar yaratılması.
· Mesleki uygulama için bilgi tabanını geliştirmek amacıyla araştırmaların ve bilginin yayılmasının desteklenmesi.
· Aile merkezli toplum hemşireliği ve ebeliği programlarını ve hizmetlerini geliştirmek.
· Toplumun sağlık düzeyinin yükseltilmesinde hemşire ve ebelerin rollerinin arttırılması.
Akademik çalışmalar gereği yapılan araştırmaların yanı sıra, hemşirelik alanında çeşitli projeler yürütülmekte, ulusal ve uluslararası kongreler düzenlenmekte yurt içi ve yurtdışı yayın sayısı artmaktadır. Meslek örgütü THD'nin yanı sıra açılan hemşirelik özel dal dernekleri yaptıkları çalışma ve yayınlarla hemşirelik mesleğinin gelişimine katkıda bulunmaktadırlar. [3]
9.TÜRKİYE’DE HEMŞİRELİK EĞİTİMİ VE UYGULAMASININ BULUŞTURULMASI GİRİŞİMLERİ:
Ülkemizde, mesleki becerilerin kazanılacağı,bilgi ve becerilerin bütünleşeceği uygulama ortamlarının veya uygulama yapma fırsatlarının yetersiz olduğu, iyi model lerin az olduğu hemşire eğitimciler, öğrenciler ve mezunlar tarafından her vesile ile bildirilmektedir. Hemşirelikte önemli bir sorun, eğitim ile uygulama arasındaki farklılıklar, çelişkilerdir(10). Hemşirelikteki bu dağınıklığı ortadan kaldırabilmek için, üniversite bünyesinde hemşirelik yükseköğretimini başlatan Ege Üniversitesi Hemşirelik Yüksekokulu(1955 yılı) ve Hacettepe Üniversitesi Hemşirelik Yüksekokulunun (1961 yılı) hemşirelik eğitimi ve uygulamasının yönetiminde ortaklık sağlama girişimleri olmuştur
Sağlık Bakanlığına bağlı bir Hemşirelik Yüksekokulu olarak eğitime (1961 yılında) başlayan Florence Nightingale Hemşirelik Yüksekokulu ise 1975’de İstanbul Üniversitesine bağlanana kadar uygulamalı öğretim için sağlık hizmeti veren çeşitli kuruluşlarla işbirliği yapmış ancak bu ilişki eğitim dönemlerine sınırlı kalmıştır.[4]
1981 tarihli Yükseköğretim Kanunu ile Yüksekokulun doğrudan Üniversite Rektörlüğüne bağlanması ve bu Kanunla Tıp Fakültesi Hastanesi olarak anılan Üniversite Hastanelerinin “sağlık araştırma ve uygulama merkezi” adıyla doğrudan Rektörlüklere bağlanması, hemşirelik eğitimi ve uygulamasının yönetiminde ortaklık hatta birleşme için iyi bir fırsat oluşturmuştur.
1984 yılında, İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastaneleri olarak hizmet veren Cerrahpaşa Tıp ve İstanbul Tıp Fakültesi Hastaneleri ile Kardiyoloji Enstitüsü’nün Hastanesinde ayrı ayrı hemşirelik müdürleri görevlendirilmiştir. O dönemde halen Cerrahpaşa Tıp Fakültesi yönetiminde olan hastaneye Yüksekokul Müdürünün önerisi ile Aytolan Yıldırım, daha sonra da, İst. Tıp Fakültesinin yönetiminde olan hastaneye Dekanın çağırısı ile(eğitim kadrosundan ayrılarak) Yüksekokulun bir öğretim üyesi Yard Doç.Dr. Selva Şentürk), Enstitünün Hastanesine Hemşirelik Müdürü olarak (o tarihte başhemşire olan)Yüksel Tufan görevlendirilmişlerdir. Rektör, Müdürü olduğu Enstitü Hastanesine bir hemşire danışmanın destek vermesini Yüksekokuldan istemiş ve bir araştırma görevlisi Sevgi Oktay, kadrosu ve esas görevi Yüksekokulda iken eğitimci ve değişim süreci danışmanı rolünü üstlenmiştir.
Florence Nightigale Hemşirelik Yüksekokulu’nun kurucu müdürü Prof.Dr. Perihan Velioğlu YÖK ile sağlanan bu fırsatı gören bir hemşire müdür ve lider olarak harekete geçmiştir. İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü’ne sunduğu “İ.Ü.Eğitim- Araştırma ve Uygulama Hastanelerindeki Hemşirelik Hizmetlerinin Yeniden Örgütlenmesine Dair Rapor”dan sonra üç önemli değişikliği planlamıştır:
-
Değişime aracılık yapacak hemşire insan gücünü geliştirmek;
-
Değişimin gerçekleşmesine temel oluşturacak “yasal düzenleme”yi sağlamak;
-
Değişimi kolaylaştırmak ve lider-yönetici rol modeli olarak organizasyonda sorumluluk almak.
Birinci projesini,
İstanbul Üniversitesi Hastanelerinde“Birleşik Modeli” denemek, yerleştirmek için, 1987’de, ikinci ve üçüncü basamak sağlık hizmeti sunan kuruluşlarda hemşirelik uygulaması ile eğitim ve araştırmanın nasıl buluştuğunu, birleştiğini incelemek üzere 2 araştırma görevlisi ve 2 öğretim üyesinin Rush Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi ve Tıp Merkezine gönderilmesini sağlayarak başlatmıştır. 1988’de, birinci basamak da hemşirelik uygulaması/hizmeti sunumu ile hemşirelik eğitimi ve araştırmasının kollaborasyonunun nasıl sağlandığını incelemek üzere 1 öğretim üyesi ve 1 doktoralı araştırma görevlisi Tenesse Üniversitesine gönderilmiştir. Aynı yıl ve izleyen yıllarda, Rush Üniversitesi Tıp Merkezi ve Hemşirelik Fakültesinde inceleme ve gözlem yapmak üzere, istekli öğretim elemanlarına (toplam 10 kişi) üniversiteden izin ve maddi destek verilmiştir.
Ayrıca 2 öğretim elemanına İskoçya’da hemşirelik eğitimi ve uygulamasının yönetimini inceleme fırsatı verilmiştir. Hemşirelik hizmetleri müdürlüğüne atanan hemşirelerle birlikte İskoçya’da Hemşirelik Sistemini ve Hemşirelik Araştırma – Geliştirme Merkezini incelemek üzere British Counsel’den sağlanan burs olanağından yararlanılmıştır.
Prof. Velioğlu, ikinci projesi olan İstanbul Üniversitesi Tıp Eğitim, Araştırma ve Uygulama Hastanelerinin Yönetmeliğini Dekanlarla birlikte hazırlamıştır. İlk yönetmelik 9 Mayıs1986’da Üniversite Senatosunda onaylanmıştır.
Bu yönetmeliğe dayanarak, Rektörlük kendisini İstanbul Üniversitesinin sağlık kuruluşlarının Hemşirelik Başmüdürü olarak görevlendirmiştir (1988-1993).hemşirelik Başmüdürü ve Hemşirelik Yüksekokulu Müdürü görevi uhdesinde birleştirilmiştir. Ancak, Yüksekokulunun tüm öğretim elemanlarının, üniversite hastanelerinin klinikleriyle sürekli ilişkilendirilmeleri, yönetimde, uygulamada ve danışman olarak görevlendirilmeleri istenilen kapsamda gerçekleşememiştir. Kanımızca, bunda hem tıp fakültesi yönetimlerinin ortaklığa karşı isteksizliği hem de iş yükünün yanısıra akademik ilerleme için zamana ihtiyacı olan Yüksekokul öğretim elemanlarının çekimserliği etkili olmuştur. Üniversite ve Yüksekokulun yönetimi, öğretim elemanlarının işe alımında, ilerletilmesinde ve değerlendirilmesinde hem eğitimci hem uzman hemşire ve danışman olmaya veya yönetici hemşire olarak görev yapmaya özendirmemiş, zorlamamıştır. Bu yıllarda hakim olan beklenti, öğretim elemanlarının dil ve bilim sınavlarında başarısı ve basılı eserlerinin olmasıdır.
Bu yıllarda, üniversite hastanelerinde görev yapan lisansüstü eğitimli hemşirelerden daha planlı olarak yararlanılmış, uygulamalı eğitimin yönetiminde ortaklık sağlanmış ve görevlendirme ile ders ücreti ödemesi yapılmıştır.
İstanbul Üniversitesi Hastaneleri Yönetmeliği, Tıp Fakültesi Dekanlarının isteği ile iki kez daha yeniden ele alınmış, değiştirilmiştir. Hemşirelik Başmüdürlüğüne, Prof.Dr.Perihan Velioğlu’nun müdürlükten ayrılmasından sonra görevlendirme yapılmamış ve her bir hastanenin hemşirelik müdürü Rektörlükle aralarında bir kanal oluşturan başmüdürlük desteği olmaksızın Tıp Fakültelerinin yönetim anlayışı çerçevesinde hizmeti yönetmeye zorlanmışlardır.
Son yıllarda Hemşirelik Okullarının ve Bölümlerinin (öğretim elemanlarının) baskısı ve ısrarı ile Üniversite Hastaneleri ile Okul arasında bazı ortaklıkların kurulmuş olması ve “Okul- Hastane İşbirliği”odaklı bilimsel- mesleki toplantıların düzenli olarak yapılmakta olması umut vericidir.
Hemşirelik Eğitimi ve Uygulamasının Birleşimi:
Hemşirelik uygulamasını yönetecek hemşirenin doğrudan rektörlüğe bağlanabilmesi için, hemşirelik yüksekokulu müdürünün bu göreve getirilmesi esastır. Hemşirelik kendi sistemini oluşturmalı; hemşirelik kadroları, hemşirelik yöneticilerine (hemşirelik bölüm başkanı/bölüm başhemşiresi, anabilim dalı başkanı/anabilim dalı başhemşiresi bilim dalı başkanı/servissorumlu hemşiresi) bağlanmalıdır.Hemşire öğretim elemanlarının işe alımında (iş tanımında), üniversitenin uygulama merkezlerinde de tam zamanlı olmayan bir görev üstleneceği ve performans değerlendirilmesinde, ilerletilmesinde ve ücretlendirilmesinde bunun dikkate alınacağı; örneğin araştırma görevlilerinin (yetiştirileceği uzmanlık alanına göre) uygulama merkezinin sağlık bakım hizmetine ( rotasyonla) katılımının gerektiği belirtilmelidir.
10.SAĞLIK BAKANLİĞI BÜTÇESİ:
Sağlık Bakanlığı’nın 2006 yılı bütçesi 7.477 milyar YTL. Sağlık Bakanlığı’nın Sağlık Bakanlığı’nın TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda kabul edilen 2006 yılı bütçesi 7 milyar 477 milyon 471 bin YTL .Genel bütçe teklifi içerisinde payı yüzde 4.39, 2006 yılı GSMH’ YA oranı ise yüzde 1.39 olan Sağlık Bakanlığı bütçesinin, 3 milyar 968 milyon 115 bin YTL’si personel giderlerine ayrıldı. Sağlık Bakanlığı bütçesinin 2 milyar 259 milyon 361 bin YTL’lik kısmı mal ve hizmet alımına, 581 milyon 565 bin YTL’si sosyal güvenlik kurumlarına devlet primi giderine harcanacak. Sağlık Bakanlığı’nın. Sağlık Bakanlığı’nın 2006 yılı bütçesi 7.477. milyar YTL iken, 2007 yılı bütçesinin 6 milyar 104 milyon 957 bin 550 YTL indirildi. Bir önceki yıla göre ortalama %11 lik bir düşüş gözlendi. 2008 yılı bütçesinin ise 6 milyar 410 milyon 666 bin 850 YTL olacağını tahmin ediliyor. 2006 yılı Sağlık Bakanlığı bütçesinden personel giderlerine ayrılan 3 milyar 968 milyon 115 bin YTL’nin 3 milyar 570 milyon YTL’si memurlara, 285 milyon 860 bin YTL’si sözleşmeli personele, 109 milyon 500 bin YTL’si geçici personele ödendi. Tedavi giderlerine 1.8 milyar YTL, Mal ve hizmet alımına ayrılan 2 milyar 259 milyon 361 bin YTL içinde en büyük pay tedavi ve cenaze giderlerine ayrılıyor. Tedavi ve cenaze giderlerine 1 milyar 899 milyon YTL, tüketime yönelik mal ve malzeme alımlarına 261 milyon 27 bin YTL ayrılacak.
Sağlık Bakanlığı bütçesinden ayrıca sermaye transferleri için 2006 yılında 7 milyon 891 bin YTL ayrılacak.. 2006 yılı için sermaye transferlerinden sağlık sektörüne ayrılan 7 milyon 391 bin YTL’nin 3 milyon 855 bin YTL’si Temel Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü’ne verilecek. Sermaye transferlerinin 500 bin YTL’si Kanserle Savaş Dairesi Başkanlığı’na, 3 milyon 36 bin YTL’si Refik Saydam Hıfzıssıhha Merkezi Başkanlığı’na ödenecek.
2006 yılında yatırımlar için 649 milyon 865 bin YTL ayrıldı. Bunun 2 milyon 7 bin YTL’si eğitim sektörüne, 643 milyon 858 bin YTL’si sağlık sektörüne, 4 milyon YTL ise teknolojik araştırmalara aktarılacak. Sağlık Eğitimi Genel Müdürlüğü, eğitim sektörüne ayrılan paydan 210 bin YTL alacak.
1960’ta Sağlık bakanlığı bütçesi:
Sağlık Bakanlığı bütçesinin genel bütçeye oranı, dönem dönem artan dönem dönem azalan bir eğilim gösterdi. Cumhuriyet’in kurulduğu 1923 yılında Sağlık Bakanlığı bütçesinin genel bütçeye oranı yüzde 2.21 iken, bu oran 1960’ta en yüksek seviyesine yani, yüzde 5.27’ye çıktı. 1970’te yüzde 3.08’e, 1985’te yüzde 2.53’e inen bakanlık bütçesi, 1990’da yüzde 4.12’ye çıktı. Bu tarihten sonra giderek azalan bu oran 2000 yılında yüzde 2.26, 2004’te ise yüzde 3.19 olarak gerçekleşti. (Bknz. Medimagazin 2006)
|
|
|
11.SAĞLIĞIN EĞİTİM HARİTASI VE BÜTÇESİ
Türkiye’deki 53 devlet, 18 vakıf üniversitesinin 52’sinde sağlıkla ilgili bölümler yer alıyor. 69 il ve 11 ilçeye yayılmış bu bölümlerde yaklaşık 74 bin öğrenci eğitim görüyor.
11.1.Devlet üniversiteler
Yüksek Öğretim Kurulu verilerine göre, halen devlete ait 53 üniversite bulunuyor. Bu üniversitelerin 46’sında sağlıkla ilgili bölümler bulunuyor. Bunların 39’unu tıp, 14’ünü diş hekimliği, dokuzunu eczacılık, 18’ini veteriner, ikisini sağlık eğitim fakülteleri oluşturuyor. Bu üniversiteler bünyesinde ayrıca 56 sağlık bilimleri enstitüsü, doksan yüksek okul, 48 meslek yüksek okulu, hemen hemen tamamı üniversite hastanesi olarak faaliyet gösteren 44 araştırma merkezi bulunuyor. Sağlıkla ilgili bölümleri bulunan devlet üniversitelerinin toplam öğrenci sayısı 861 bin 424. Bunların yüzde 8,5’i (73 bin 275) sağlıkla ilgili bölümlerde okuyor.
Sağlık eğitimiyle ilgili bölümlerin bulunduğu devlet üniversitelerinin bu yılki toplam ödeneği 943,3 trilyon lira. Bunun yüzde 52,2’si (492,2 trilyon) eğitimle ilgili harcamalara ayrılıyor. Eğitime ayrılan paranın da yüzde 43,6’sı oranındaki 214,5 trilyonu sağlıkla ilgili bölümlere aktarılıyor.
Bu üniversitelerin toplam bütçelerine göre öğrenci başına düşen ödenek bir milyar 95 milyon lira. Eğitime ayrılan pay göz önüne alındığında öğrenci başına ödenek tutarı 571 milyon lira olarak hesaplanıyor. Sağlıkla ilgili bölümlere aktarılan ödenek ve bu bölümlerde okuyanların sayısı dikkate alındığında sağlık eğitimi gören öğrenci başına düşen ödenek tutarı iki milyar 928 milyon liraya çıkıyor.
Örgün öğretimdeki öğrenci başına harcama tutarı dünya ortalamasında üç bin 370, ileri ülkeler ortalamasında ise beş bin 936 dolar düzeyinde bulunuyor. Bu veriler baz alındığında, Türkiye’de sağlıkla ilgili eğitim gören öğrencilere ayrılan ödenek, dünya ortalamasının üzerine çıkıyor. Ancak, bu ödenek diğer bölümler için oldukça düşük düzeyde kalıyor.
11.3.Yüksek okullar
Türkiye’deki toplam kırk üniversitede sağlık eğitimi veren yüksek okul yer alıyor. Bu okulların 74’ü sağlık, sekizi hemşirelik, beşi fizik tedavi rehabilitasyon yüksek okulu olarak eğitim veriyor. Ayrıca sağlık idaresi, sağlık teknolojisi ve engelliler entegre dallarında birer yüksek okul bulunuyor. Bu yüksekokullar toplam 64 il ve sekiz ilçede yer alıyor. Yüksek okul sayısı sekizle en çok Ankara’da, bu ili dört yüksekokulla İstanbul izliyor. Yüksek okullarda yaklaşık 13 bin 200 öğrenci eğitim görüyor. Doksan yüksekokulun bu yılki toplam ödeneği altı trilyon 191 milyar lira. Öğrenci başına düşen ödenek ise 469 milyon lira.
11.4Meslek yüksek okulları
Meslek yüksekokullarının sayısı ise kırk sekiz. Otuz dört üniversite bünyesinde eğitim veren bu okullar 31 il ve beş ilçede yer alıyor. Meslek yüksek okulunun en fazla olduğu il İstanbul. Beş meslek yüksekokulunun bulunduğu bu ili dört okulla Ankara izliyor. Kırk sekiz meslek yüksek okulundaki öğrenci sayısı on bin 519. Toplam ödeneği iki trilyon 665 milyar lira olan bu okullarda öğrenci başına düşen ödenek 253 milyon lira.
11.5.Diğer veriler
Sağlık eğitimiyle ilgili bölümleri bulunan üniversitelerde geçen yılın ekim ayı itibariyle beş bin 14 lojman bulunuyor. Bu üniversiteler 72 sosyal tesise, iki bin 210 taşıta sahip bulunuyor. Sözkonusu üniversitelerin 2000 yılı bütçelerinde bilimsel ve teknolojik araştırmalar için yaklaşık 12,1 trilyon liralık ödenek ayrıldı. Bütçede ayrıca 2547 sayılı yasanın 33’üncü maddesi gereğince lisans üstü eğitim öğretim için yurt dışına gönderilen araştırma görevlilerinin giderleri için toplam 5,8 trilyon liralık ödenek yer alıyor.
Bu üniversitelerin 1998 yılındaki toplam harcamaları 449,3 trilyon lira oldu. Bunun 44,9 trilyonu öğrenci katkısından karşılandı.
Yatırımlar; Devlet üniversitelerinin 2000 yılı programlarında sağlık eğitimi için üst ve altyapı inşaatına yönelik çok sayıda yatırım projesi bulunuyor. Toplam tutarı 72 trilyon 292 milyar lira olan bu yatırımlardan, 37 si 2004 yılı itibariyle gerçekleşmiştir. Bayındırlık ve İskan Bakanlığı’na 686 milyon 460 bin YTL, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü’ne 422 milyon 447 bin YTL, Karayolları Genel Müdürlüğü’ne 3 milyar 391 milyon 135 bin YTL ödenek verilen bütçede, Sağlık Bakanlığı’na ayrılan pay ise 10 milyar 828 milyon 70 bin YTL oldu.
Türkiye’de sağlık hizmeti sunan kuruluşların çok sayıda olmasıyla birlikte, hasta yataklarının yüzde 95’i, koruyucu sağlık hizmetlerinin ise yüzde 5’i kamu kesimine aittir. Kamu ve özel kesimde sağlık hizmetleri birbirinden ayrı ve bağımsız çalışan kuruluşlarca sunulmaktadır ve kamu kuruluşları arasında etkin bir işbirliği ve koordinasyonun sağlanamamış olması bu kuruluşların farklı nüfus gruplarına yönelik olmaları, kuruluşların yatırım ve hizmet sunumlarında çakışmalara ve kaynakların verimsiz kullanılmasına yol açmaktadır. Sağlık Ocakları, Ana-Çocuk Sağlığı Merkezleri, verem Savaş Dispanserleri, SSK Dispanserleri, Milli Eğitim Bakanlığı Dispanserleri, özel muayenehane ve poliklinikler, hastane poliklinikleri gibi çok çeşitli birinci basamak kuruluşları uplikasyonlara neden olarak faaliyet göstermektedirler. Ayrıca, sağlık alanına ayrılan kaynaklar yeterli değildir.
Kamu ve özel kesimdeki toplam hasta yatağı sayısı 1989 yılında 131 bin iken 1996 yılında 155 bine; aynı yıllar içinde sağlık ocağı sayısı 3,3 binden 5 bine; sağlık evi sayısı 10,7 binden 11,9 bine çıkarılmıştır. Yine aynı yıllar içinde hekim başına düşen nüfus 1,1 binden 9 yüze; diş hekimi başına düşen nüfus 5,4 binden 4,4 bine; hemşire başına düşen nüfus 1,2 binden 885’e düşmüştür. Bu rakamlar Türkiye’deki sağlık hizmetlerinde gelişmeler olduğunu göstermektedir. Ancak, AB ülkeleriyle yapılan karşılaştırmalarda geride olunduğu görülmektedir.[5]
12.SAĞLIK ASAMLESİ
1. Milenyum Kalkınma Hedefleri, 2000 yılı Eylül ayında kabul edilen Birleşmiş Milletler Milenyum Deklarasyonu’ndaki taahhütlerden ortaya çıkmıştır ve dünya toplumunda kişilerin yaşamlarında; gözle görülebilir, ölçülebilir gelişmeler sağlamayı amaçlamaktadır. Bu hedeflere ulaşmada DSÖ’ nün en büyük desteği, ulusal sağlık sistemlerinin kapasitelerinin arttırılması ve yoksulluğa bağlı hastalıkların önlenmesi çabalarını arttırmaktır. Hemşirelik ve ebelik sistemlerinin güçlendirilmesi, bu aktivitelerin bir parçasıdır ve sağlıkla ilgili hedeflere ulaşılmasında zorunludur.
2. Mayıs 2001’de yapılan 54. Dünya Sağlık Asamblesi’nde; Ebelik ve hemşirelik hizmetlerinin güçlendirilmesiyle ilgili WHA54.12 Kararı benimsenmiştir. Bu karara göre; rapor bu eylemdeki süreci özetlemektedir.
3. Birleşmiş Milletler sistemi dışındaki ortaklarla yapılan görüşmelerde DSÖ, Milenyum Kalkınma Hedefleri’nin gerçekleşmesine yönelik olarak, ebelik ve hemşirelik sistemlerinin güçlendirilmesi için, dokuz uluslararası kuruluş[1] tarafından desteklenen bir rehber çerçeve programı düzenlemiştir. Ek olarak, müdahale gerektiren beş önemli alanının altını çizen stratejik yönergeler[2] yayınlandı; İnsan kaynakları planlaması ve kapasite artırımı, personel yönetimi, kanıta dayalı uygulama, eğitim ve erkeklerin katılımı. Bunların, sağlık sistemlerinin performanslarına olan etkilerini arttırmak için, ülkelere destekte bulunmak öncelik taşımaktadır.
13.İNSAN KAYNAKLARI PLANLAMA POLİTİKALARI VE KAPASİTE GELİŞTİRME:
Milenyum Kalkınma Hedefleri’ne ulaşmanın sağlanmasında ebelik ve hemşirelik hizmetlerinin geliştirilmesinin önemi; 2020 yılında dünya nüfusunun 1 milyardan fazlasının 60 yaş üzerinde olacağı ve bağımlı nüfusun 1990 yılıyla karşılaştırıldığında %115-257 oranında artacağı projeksiyonu ile açıkça görülmektedir. Sadece giderek attan yaşlı nüfusun sağlık ihtiyaçlarının karşılanması değil, güvenli anneliğin sağlanmasında en önemli girişim olan doğumların sağlık personeli tarafından yaptırılması da gerçekleştirilememiştir. Bu gün gelişmekte olan dünyada, bütün doğumların sadece %58’i bir ebe veya eğitimli sağlık personeli yardımıyla gerçekleşmektedir. Bunların yanı sıra, tüm dünyada, 2001 yılında, HIV/AIDS, tüberküloz ve sıtmaya bağlı 5.7 milyon ölüm olması, Güney Afrika’nın 2001-2010 yılları arasında en az %25-40 daha fazla doktor ve hemşire yetiştirmesi gerektiği anlamını taşımaktadır.
DSÖ’ nün Afrika’da HIV/AIDS ile yaşayan 3 milyon kişiye antiviral tedavi ulaştırmaya yönelik yeni girişimi, eğer çeşitli alanlarda eğitim ve beceri sahibi ve yeterli sayıda ebe ve hemşirenin insan gücü desteği sağlanamazsa, ciddi anlamda sekteye uğrayacaktır. DSÖ, her yıl altı milyon hastanın kardiyovasküler hastalıklar ve inmeden ölmelerini önlemek için sadece gerekli ilaç kombinasyonlarına değil, hastalıklardan korunma alanında da yetişmiş ebe ve hemşire insan gücüne de ihtiyaç olduğunu belirtmektedir.
14.HASTA BAKIMININ KALİTE VE GÜVENLİĞİNDE SAĞLIK
PERSONELİNİN ETKİSİ
Araştırmalar, personel yetersizliklerinin olumsuz etkilerini göstermektedir. Örneğin; iş yükü ağır, kötü organize olmuş bir ortamda, hemşirelere iğne batması kazalarında %50 artış olmaktadır. Ayrıca hemşire sayısı düştükçe hasta bakımı ile ilgili enfeksiyon sıklıkları artmaktadır. Bunlara ek olarak, ülke çapında yapılan bir araştırmada; hemşire başına düşen hasta sayısında her bir artışta, hemşirenin 30 günlük takibindeki hastaların ölme olasılıkları %7 artmaktadır. Bir araştırmaya göre, sertifikalı hemşirelerin hizmet verme saatleri arttığında, hastaların aldığı bakımın kalitesi artmaktadır.
Hemşire ve ebelerin diğer işgücü konularını belirlemek üzere DSÖ, insan kaynakları yönetimi ile ilgili bir formül hazırlamaktadır. Commonwealth Hemşirelik ve Ebelik Yürütme Komitesi, hemşire liderleri için insan kaynakları ile ilgili, şimdiye kadar çeşitli rehberler hazırlamıştır. Bazı ülkeler, hemşireler ve ebeler ile ilgili kısıtlamaların neden olabileceği tehlikelere karşı çeşitli girişimlerde bulunmaktadırlar. Örneğin; geçtiğimiz yıllar içinde Brezilya, fazladan 225,000 hemşire ve yardımcı teknik personel yetiştirmiştir. Bu çabaların aksine, Afrika Bölge Ofisi’nin desteğiyle çalışan Afrika ülkelerinde, hemşire ve ebelerin yokluğu ve göçleri, sağlık sistemlerinin genel performanslarını tehdit etmektedir. Doğu Akdeniz Bölge Ofisi Ürdün, Lübnan, Umman gibi ülkelerde, hemşire ve ebe eğitimleri ve sağlık hizmeti sunulması konularında başarılı çalışmalar yapmıştır. Ebe ve hemşire kadrolarındaki azalmalar ve bu kişilerin emekli olmaları, hasta bakımı kalitesinde azalmalara ve hastanelerdeki yan etkilerde artmalara neden olmaktadır. Üye ülkelere, etkili insan kaynakları politikaları geliştirmede gerekli desteğin sağlanması, büyük oranda ebelik ve hemşirelikle ilgili bilgilerin doğruluk ve yeterliliğine bağlıdır.
15.EBE VE HEMŞİRELERİN POLİTİKA VE KARAR ALMA
MEKANİZMALARINA KATILIMI
Sağlık ve Makro Ekonomi Komisyonu, .işin büyük kısmı, doktor dışı personel; hemşire, paramedikal personel, çeşitli derecelerde eğitim almış ebeler, tarafından halledilebilir demektedir[3]. Dolayısıyla, bu profesyonellerin sağlık hizmetleri politikalarının dizayn ve uygulamalarına katılımları önemlidir. Çoğu üye ülkede ebe ve hemşireler, sağlık iş gücünün yarısından fazlasını oluşturmaktadırlar. Bütün bunlara rağmen, sağlık hizmetlerinin planlanması ve uygulanması alanlarında yer alan ebe ve hemşirelerin sayısı gittikçe azalmaktadır. DSÖ’ nün içinde dahi, ebe ve hemşire olarak kadroya alınmış profesyonel personel oranları 2000 ve 2001 yıllarında %2.9’dan, %2.6’ya düşmüştür.
DSÖ Avrupa Bölge Ofisi, ebe ve hemşirelerin orta ve doğu Avrupa’da sadece bazı ülkelerde karar mekanizmalarına katıldıklarını ve diğer ülkelerde hiçbir rolleri olmadığını belirtmektedir. Münih Deklarasyonunun (Haziran 2000) Ebe ve Hemşireler: Sağlık İçin Bir Güç uygulanmasını değerlendiren bir anket çalışması, Batı Avrupa ülkelerinin sadece yarısında ebe ve hemşirelerin karar alma mekanizmalarına katıldıklarını göstermiştir. Bu, Avrupa’da sağlık bakanlarının katılımıyla, Ebelik ve Hemşirelik üzerine yapılan İkinci DSÖ Bakanlar DüzeyindeKonferans’ta alınan kararların aksi yönde bir durumdur. DSÖ’nün Güney Doğu Asya Bölgesi’nde, ebe ve hemşireler, diğer sağlık profesyonelleriyle aynı statüde kabul edilmemektedirler ve sağlık ile ilgili karar mekanizmalarında çok nadir olarak üst düzeylerde görev almaktadırlar.
WHA54.12 Kararı uyarınca DSÖ, Uluslararası Hemşireler Birliği ve Uluslararası Ebeler Birliği ile ortaklık içindedir ve ülkeler düzeyinde çeşitli programlar yürütmektedirler. Doğu Akdeniz ve Güney Doğu Asya Bölge Ofisleri’nin her ikisi de, ebeler ve hemşirelerle ilgili benzer programlar düzenlemişlerdir. DSÖ’ nün ve ortaklarının tek başına çabaları yeterli olmamaktadır, ebelik ve hemşireliğin geliştirilmesi ve karar mekanizmalarının her aşamasına entegre edilmeleri gerekmektedir. Yüksek kalitede sağlık hizmetinin sağlanması için; Hükümetler, ebe ve hemşire liderlerinin katılımıyla politikalar oluşturmalı, çerçeveler çizilmelidir. Bu yasal çerçeveler, diğer sağlık çalışanlarıyla karşılaştırıldığında ebe ve hemşireleri eşit olarak desteklemelidir
DSÖ, küresel olarak ebelik ve hemşirelik işbirliği merkezlerinin, kanıt toplama, DSÖ’ nün ebelik ve hemşireliğin güçlendirilmesi ile ilgili kararlarının uygulanması, gerekli izlemlerin yapılması ve hizmetlerin değerlendirilmesi konularındaki rolünü belirginleştirmek için bir tasarı hazırlamayı planlamaktadır. DSÖ ve hükümetler, özellikle gelişmekte olan dünyada, en iyi uygulamaların sağlanması için lider rolünde olmalıdır.
. Aşağıdaki aktivitelere dikkat edilmesi gerekmektedir;
DSÖ ve ortakları tarafından, önerilerin mobilize olması için küresel bir iletişim ve yayılma stratejisi oluşturulması,
· DSÖ’ nün stratejik yönergelerinde belirtilen beş anahtar müdahalesini[4] kapsayan ulusal ebelik ve hemşirelik gelişim planlarının desteklenmesi,
. Kanıta dayalı ebelik ve hemşirelik hizmetlerinin sağlanması için gerekli alt yapının kurulması,
Ebelik ve hemşirelik için gerekli olan küresel izleme sistemlerinin kurulmasının kolaylaştırılması.[6]
16.SAĞLIK ALANINDA İNSAN GÜCÜ:
Türkiye devamlı olarak sağlık hizmetlerinin gelişmesine özen göstermektedir. Sağlık hizmetlerine yatırım harcamaları içinden yeterli miktarlarda pay ayrılmasına önem verilerek tüm ülkeyi kapsayacak bir sağlık hizmetleri sosyalizasyonu yönünde gelişmeler sağlanmaktadır. Kıt kaynaklara rağmen sağlık sektöründe, bir yandan fakülte ve okulların yatırımları gibi sağlık eğitimine, diğer yandan hastahane, sağlık ocağı ve sağlık evi yatırımları gibi sağlık hizmeti tesislerine yönelik birbirine paralel iki yönlü bir yatırım uygulaması gerçekleştirilmeye çalışılmaktadır. Bugün Türkiye'deki hasta yatağı sayısı 150 565'dir. Bir yatağa düşen nüfus ise 406'dır. Yıllar itibarıyla sağlık personeli sayısı artmakla beraber nüfus artış hızı nedeniyle sağlık personeli yetersiz kalmaktadır. 1976 yılında 1811 kişiye bir hekim düşerken, 1994 yılında 930 kişiye bir hekim düşmektedir (Tablo 6). Bu durum olumlu bir gelişme olmakla birlikte yeterli bir gelişme değildir. Ancak özellikle son yıllarda sağlık insangücünün yeterli sayıda yetiştirilmesine önem verilerek, bu hizmeti yürüten kuruluşların büyümesi sağlanmıştır. Sağlık Bakanlığı, Türkiye'nin ikinci en çok kamu görevlisi istihdam eden kuruluşlarının başında gelmektedir.
Bir ülkenin sosyal refah seviyesinin en önemli göstergelerinin başında, sağlık hizmetlerinin oranları ve dağılımı kullanılmaktadır. Ülkemizde temel sağlık hizmetlerinin ulaşılabilirliğini arttırarak halkın sağlık düzeyini yükseltmek, sağlık hizmet sunumunda verimliliği artırmak ve Sağlık Bakanlığı'nın yönetim kapasitesini güçlendirmek amacıyla, 1990 yılında 8 ilde Birinci Sağlık Projesi uygulaması başlatılmıştır. Sağlık alt yapısında ve sağlık düzeyi göstergelerinde önemli iyileşmeler görülmektedir. 1994 yılında da sağlık hizmetlerinin nitelik ve niceliğini iyileştirmek amacıyla Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesinde 23 ili kapsayan ikinci Sağlık Projesi başlatılmıştır.
Dünya Sağlık örgütü, dünya ülkelerini gruplayarak değerlendirmektedir. Bu gruplamaya göre 100.000 nüfusa düşen sağlık insangücü yönünden gelişmiş ülkeler ile gelişmekte olan ülkeler arasında büyük farklar vardır. Seçilmiş bazı ülkelerdeki 100.000 kişiye düşen sağlık personeli sayıları Tablo 8'de verilmiştir. Özellikle Güney Doğu Asya'da ve Afrika'da 100.000 kişiye düşen sağlık personeli oldukça düşükken, (Örneğin, 100.000 kişiye düşen hekim sayısı, Afrika'da yer alan Zimbabwe'de 13, Güney Doğu Asya'da yer alan Tayland da 21 kişi iken gelişmiş ülkelerden İsveç'te 253'dür.), gelişmiş ülkeler için bu sayı yüksektir. Avrupa ülkeleri içinde gösterilen Türkiye ise, diğer gelişmiş ülkelerin oldukça gerisindedir.1976 yılından 1994 yılına kadar Türkiye nüfusu yaklaşık 1.5 kat artış gösterirken, hekim sayısı 2.9 kat artış göstermiştir (Tablo 6). 1976 yılından bu yana sağlık personeli başına düşen nüfusun, 1994 yılına gelindiğinde oldukça azalması göz önüne alındığında, son yıllarda durumun oldukça iyi olduğu söylenebilir.
Diş Hekiminin dağılımı da ülkeler arasında farklılık göstermektedir. örnek vermek gerekirse, İsveç'te 100.000 kişiye 61 diş hekimi düşerken, bu sayı İspanya'da 27, Danimarka'da 89, Yunanistan'da 95, Türkiye'de ise 18 olmaktadır. Türkiye'de 1976 yılında, 1994 yılına göre diş hekimi sayısında iki kat artış gerçekleşmiştir. Diş hekimi başına düşen nüfus ise 1976 yılında 7 604 iken 1994'de 5 342'ye düşmüştür.
Türkiye'de eczacıların sayı ve dağılımları da diş hekimleri ile benzerlik göstermektedir. 1976 yılında, 1994 yılına göre eczacı sayısında iki kat artış olmuştur. Eczacı başına düşen nüfus ise 1976 yılında 5 225 iken 1994 yılında 3 332'ye düşmüştür.Gelişmiş ülkelerde bile eczacı sayısında farklılıklar gözlenmektedir. örneğin, Belçika'da 100.000 kişiye 121 eczacı düşerken, İsveç'te 10 ve Danimarka'da 29 eczacı düşmektedir. Ülkelerdeki farklı sağlık sistemleri nedeniyle diş hekimi ve eczacı sayılarında bir benzerlik söz konusu değildir.
Hemşire sayısı da ülkeden ülkeye farklılık göstermektedir. Gelişmiş ülkelerde 100.000 kişiye düşen hemşire sayısı 400 ile 900 arasında değişirken, Türkiye'de bu sayı 79'dur Türkiye'de hemşire başına düşen nüfus ise 1994 yılında, 1976 yılına göre yaklaşık iki kat azalmıştır. Bu da sağlık personeli yetiştiren okulların sayısının artmakta olduğunun bir göstergesidir .Türkiye'de, meslek olarak ebeliğin tarihi eskilere dayanmaktadır. Ebe sayısı 1976 yılından itibaren 2.5 kat artarak 1994 yılında 35 604 olmuştur .
Genel olarak değerlendirildiğinde, ülkemizde sağlık insangücü sayısında önemli gelişmeler görülmektedir. Sağlık personelinin yetiştirilmesine önem verilmesi sonucunda, gelişmiş ülkeler düzeyinde olmasa bile, gelişmekte olan birçok dünya ülkesi ile kıyaslandığında oldukça önemli bir yol katedilmiştir. Sağlık personeli yetiştiren okul sayısının artması, başlatılan sağlık projesi uygulamaları ile sağlık sektöründe önemli gelişmeler sağlanmıştır.
6. Sonuç ve değerlendirmeler
Personel artış hızının, genel nüfus artış hızını aşmaması ve mevcut personel ile daha verimli çalışmaya ağırlık verilmesi, uzman kamu görevlilerinin sayısının arttırılması önemli bir husustur. Buna karşın, devletin yüklendiği görev ve sorumlulukların artması, kurumsallaşma olgusu, siyasi kayırıcılık, nüfus artışı ve işşizlik ve planlı olmayan işgücü politikaları zaman zaman lüzumundan fazla ve gerekli nitelikleri taşımayan kişilerin işe alınması sonucunu doğurabilmektedir.
Genel olarak değerlendirildiğinde, 1976-1995 yılları arasında personel artış oranlarında yükselme eğilimi görülmektedir. Ancak Türkiye'de çok yüksek olduğu düşünülen personel sayısı, nüfusla kıyaslandığında çok yüksek olmaktan uzaktır. önemli olan personel sayısının artırılması değil, mevcut personelin dengeli dağıtımıdır. Bunun için de mevcut personelin durumu ayrıntılı olarak ortaya çıkarılarak, personel sayısı ihtiyaç sahibi kurumlarda yoğunlaştırılmalıdır.
Ülkemizde hizmet kuruluşlarının sayısının artışına rağmen, kamu personelinin kurumlar arasındaki dağılımı daima dengesiz olmuştur. Milli Eğitim Bakanlığı Türkiye'nin en çok kamu görevlisi istihdam eden kuruluşlarının başında gelmektedir. Sırasıyla Sağlık Bakanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü, Maliye Bakanlığı, Diyanet İşleri Başkanlığı, Adalet Bakanlığı en çok personel çalıştıran kuruluşlardır.
Eğitim ve sağlıkla ilgili Bakanlıklar, hemen her ülkede en çok kamu görevlisinin istihdam edildiği kuruluşlardır. Emniyet Genel Müdürlüğü'nün 3. sırayı alması ise, ülkemizde özel bir durum olarak değerlendirilebilir. Özellikle ülkenin karşılaştığı iç güvenlik sorunları bu kuruluşun personel sayısının artmasında temel etken olmuştur.
Ülkemizde kamu personelinin sayısındaki artış, sağlık, güvenlik, haberleşme gibi temel kamu hizmetleri yürüten kuruluşların biraz daha büyümesi şeklinde gerçekleşmektedir. Bu açıdan, kamu görevlilerinin sayısal artışını irdelediğimizde bu artışın toplum için önemli ve değeri yadsınamayacak temel hizmet alanlarında ortaya çıktığı dikkati çekmektedir.
Bu temel hizmetlerin ülkemizde arzu edildiği seviyede sunulduğunu, bu açıdan çağdaş ülkeler seviyesine ulaşıldığını söylemek son derece güçtür.Hizmet sınıfları açısından bakıldığında tüm az gelişmiş ülkelerde gözlenen genel idare hizmetlerinin büyüklüğü olgusu Türkiye'de de görülmektedir. Çalışanların nitelikleri incelendiğinde ise, personel sayısında eğitim öğretim hizmetlerindeki artış ortalamanın da altındadır. Ancak personelin eğitim düzeyi açısından genel bir yükselmenin ortaya çıkması, uzman mesleklere sahip kişilerin artması olumlu gelişmeler olarak değerlendirilebilir.
Bu açıklamalar çerçevesinde, sınıflandırma sistemine, ücret reformuna, kamu personelinin hizmet gereklerine uygun nitelik kazandırılması amacıyla hizmetiçi eğitime, büyük önem verilmelidir. Kamu hizmetlerinin etkin, verimli ve süratli bir şekilde sunulabilmesi için personel reformu en kısa zamanda gerçekleştirilmelidir. İnsangücü planlamasının, eğitim sistemi ile bağlantılı olarak yapılması da kesin bir zorunluluktur.[7]
KAYNAKÇA
-
Hovardaoğlu,Şenocak Meslek Esasları ve Teknikleri, Hatipoğlu yayıncılık,
2. . Oktay S. ve Gürel J. (1987). Hemşirelik Okullarına Erkek Öğrenci Alınmasının Profesyonel Hemşirelik Uygulamaları için Önemi ve Gerekliliği. I. Hemşirelik Eğitimi Simpozyumu, 82-88.
3. 4. Şentük S. (1983). Hemşirelik Tarihi. AR Basım Yayım ve Dağıtım A. Ş., İstanbul, 99-11
4. S.S.Y.B. Araştırma, Planlama ve Koordinasyon Kurulu Başkanlığı, Türkiye Sağlık Personeli
-
www. Medimagazin.1960 Sağlıkbakanlığı Bütçesi
-
http://www.hemsireyiz.biz/hemsire/topic.asp
7. www.die.gov.tr (GenelBütçeli Kuruluşlarda Komu Personeli İstihdamı)
[1] Hovardaoğlu,Şenocak Meslek Esasları ve Teknikleri, Hatipoğlu yayıncılık,s2.
[2] Velioğlu P.(1985). Hemşirelikte Bilimselleşmeye Doğru. Bozak Matbaası, İstanbul.
[3] Şentürk,S.(1983)Hemşirelik Tarihi.AR Basım Yayım ve DağıtıM A.Ş.İstanbul.99-112
[4]S.S.Y.B. Araştırma, Planlama ve Koordinasyon Kurulu Başkanlığı, Türkiye Sağlık Personeli
[5] www. Medimagazin.1960 Sağlıkbakanlığı Bütçesi
[6] http://www.hemsireyiz.biz/hemsire/topic.asp
[7] www.die.gov.tr (Genel Bütçeli Kuruluşlarda Komu Personeli İstihdamı)